8 Mayıs 2012 Salı

Çok Kültürel Yazı Getirdim ...

Şimdi bu haftasonu öyle bir haftasonuydu ki öyle kısadan kesmeli olursa hakkını yemiş olurum ... Sabahından akşamına kadar anlatacaum ve yazarken takrar hatırlayıp tadını çıkaracağım ... Hatta bolca da tavsşye edeceğim ...

Firstly ... Premièrement ...

Bir süredir iki dilli olmak için gittiğim haftasonu kursumla başladı günüm ... Kızkardeşim Burcucum'la Kadıköyden Karaköy vapuruna bindiğimizde saatlerimiz 13,30'u gösteriyordu ... Efilspor bir şekilde yakanın birini diğerine bağlıyorduk . Yanlız tabi ki artık hiçbirşey çocukluğumuzda ki gibi değil ama siz ne kadar bedava kapakta verse şu hazır dondurmalardan almayın kendileri dondurma değil buzlanmış kremşanti resmen ... Neyse bu blogda mırın kırın ve bıdı bıdı yok :D

Karaköy'e neden geldik? Van Gogh Alive için ...

Burayı biraz uzun tutacağım ...

Van Gogh beni param parça etti ... Bitmeden mutlak görün  ... Kişisel notları dönüyor perdelerde ve kendinizi yanlız hissetmiyorsunuz . Çok yakın buldum içime onu ... Bağırışlarımız aynı , çığlıklarımız aynıymış ... Öldüm ve tekrar dirildim defalarca ... Çünkü aynı o da benim gibi melankoliyi seven bir umutlu ... Kendini kaybetmiş ama bulabileceğine dair inancını asla ...

"" KEŞKE BENİ OLDUĞUM GİBİ KABUL ETSELER "" çarparken duvarlara , ayn şekilde benimde içimdeki duvarlara çarpıyordu . Aslında bir nevi terapi de oldu bana bu sergi çünkü bir çok anahtar buldum kafamdaki bazı kilitli odacıkları açabileceğim ...


Van Gogh'a akın hastası demişler ama akıl kime göre neymiş bir tanımıda yapılsaymış keşke , çünkü okdar melankolisini dünyaya yeni gelen yiğeninin haberini aldığında bir kenara bırakıp (içindeki umut sayesinde ) şunu yapabilmiş


 Ve bu hastanesinin penceresinden gördüğü bir manzara ... O da hüznü yarattırdıklarından , hissettirdiklerinden ve gözlerindeki perdeyi şeffaflaştırdığından asla bırakamamış ..

Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim ; ellerinde fotoğraf makinası karanlık odada şak şuk sürekli fotoğraf çeken ve asla sergiyle ilgilenmeyen rahatsız edici o topluluğa da burdan ÖKÜZsünüz demeden rahat edemem ... Evet burdaydınız , evet çok entelsiniz , evet siz çok duyarlısınız , keşke omurganızda olsaydı ...

Neyse çıktık , kalbimizin kırıklığını midemiz tamir edermi dedik :D Yakınlarda el yakmayan ama adı sanıda bilindik Fasuli diye bir mekan bulduk ve girdik ama öncesinde şundan da bahsetmek lazım . O Tophane'de ki nargile dumanından da ayrı yıldık arkdaş ... Neyse ben çok bıdıcı olmuşum :D Olmamalı :D

Fasuli'nin terasında yaptığımız masa kapmaca oyunundan sonra siparişlerimizi verdik ... Artık et ile arama sınır koyduğumdan yiyecek birşey bulmakta zorlanacakmıyım diye düşündüm ama sağolsunlar menüleri yeterince adildi ama adına ve o merdivenleri çıkarken gördüğünüz bir ton ünlüyle çekilmiş fotonun hakkını veremedi lezzetleri . Yaprak sarması rezaletti , kart yaprakları ve tıkır tıkır pirinçleri ile kendimi Survivor'da ödül oyununda sandım ama güleryüzlü sakin elektrikli çalışanları yüzünden sorun çıkarmadım ...

Cidden bir yerde bence en önemlisi insanların enerjisi ; ve onlarda bu vardı ... Haa böyle konuşuyorum da manyak gibi de herşeyden yedik :D Van Gogh'un üzerine turşu kavurma yaptık yani :D Ayrıca hapur hupur yuttuğumuz tazeninde tazesi soğanlardan bahsetmeyeceğim :D

Sonrasında Ayşegül Dinçkök'ün su altında çektiği fotoğraflardan bir sergi vardı ... İyiydi hoştu ama soyadının artılarını hissettik biz orada yoksa amanda ne bakış açısı diyemedik , sonuçta bu birazda belgeleme sanatıydı biz iyi günümüzdeydik buna da sıkıntı yapmadık yoksa babamda çeker yani :D

Ama ... Amaaaaaa orda bir dehliz üzeri cam kaplama yer döşemesi vardı ki ... Üzerinde yürüken 2 hatta 2,5mt aşağıyı görmek yani cam üzerinde yürümek çok acayipti ki biz Burcucum'la daha çok buna takıldık ... Ve uzun zamanda korktuk :D


Sonra bir sanattaki ucube'lik konusunda takıldık ki ... sonu geyikle bitti :D bu sırada yine vapurdaydık :D Ama hazır adı geçmişken bu filmi mutlaka görün derim ...
 Bol kültürel yazımız daha bitmedi az daha sabredin bi kaç şey önereceğim :D

Bu film muhabbetinden belki film izleme kararı aldık , kararlarımıza saygımızdan kendimizi vapurdan Alkım'a ışınlanmış bulduk ... Ben hemen iki tane film aldım ama izleyemedik tabi onları ; çünkü seçimlerimi nedense insanlar hep bayık buluyor ... Zaten bunlarda insanla izlenmiyor o yüzden bunuda sorun etmiyorum doğrusu ... Aldıklarımı söylemeyeyim ki izledikten sonra karalarız üzerine asıl siz izlediğimize gelin ...

Ya öyle akışındaki bişiydi ki ... Yani haliyle İsveçliydiler havasından suyundan böyle bir alışılmışlık beklemeyelim ama ama ya ... Ne tatlı göndermeleri vardı , çok bıdıklamayım ama PUN is NOT DEAD ... 2011 yılınında festival filmi bu arada ... Anarşi budur ! Eylem budur ! 
Yaşamın Ritmi çok yerinde bir çeviri olmuş , eğer deneysel dahi müziğe karşı sıcaksanız ve müzik sizin için çok faklı anlamlar ifade ediyorsa mutlak görün ... Mutlak !

Ayrıca bu ara bende de Hercules&Love Affair'in 2011 yamulmuyorsam çıkışlı Blue Boy yada Blue Songs albümü var ... Ve bi kulak atın derim ... Hem Electronica'ya da geliyorlar bu sene Blind'dan hatırlayabilirsiniz onları -ki Antony 'i Hercules'süzde hatırlarsınız ... hatırlamalısınız ...Şimdi bu benim blogumda pek yazdığım stil bi entry olmadı ama olsun , kasıntı görmeyin horlamayın , tanıdıkça seversiniz ... böyle rahatladım bu seferde bişi olmaz ... Fena mı kaç tane şeyden bahsettik D: Alışçaz alışçaz :D


ha bu arada pek sevimli bi site buldum http://www.picmonkey.com/ bi bakın :D

2 yorum:

  1. benim de izlettiğim filmleri bayık bulurlarr :S
    elceizlerine sağlık, sanatsal bakış açısına sahip beyne sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. gerçi ben sonradan okuyunca pek tırt buldum bu yazıyı ama nabalım artıks:D

    YanıtlaSil