16 Ağustos 2012 Perşembe
22 Haziran 2012 Cuma
11 Haziran 2012 Pazartesi
Nesnesitelná lehkost bytí
" i was forced to love my mother, but not this dog. you know, tomas...
maybe... maybe, i love her more than i love you. not more. i mean in a
better way. i'm not jealous of her. i don't want her to be different. i
don't ask her for anything."
7 Haziran 2012 Perşembe
Erdem Kınay gerçeği ...
Tek bişi söyleyip gitmem lazım ...
Erdem Kınay'ın Proje albümünü mutlaka dinleyin ... Özellikle şu diyemeyeceğim ( aslında Aynur Aydın diyebilirim ama demiyorum :D ) cidden dinleyin ! Başka ne diyebilirim ... Dinleyin !
:) demiyim diyorum ama tutamıyorum kendimi ... Işın Karaca ne yaptın sen ya ... Ya Dont Waste My Time ! sanarsın ki Funkyiz :D gerçi ben biraz Burak Kut'un ingilizcesini ıyklı buldum ama siz yine de dinleyin ! neyse sustum ... dinleyin ama !
Dinleyin !
Dinleyin !
Dinleyin !
Erdem Kınay'ın Proje albümünü mutlaka dinleyin ... Özellikle şu diyemeyeceğim ( aslında Aynur Aydın diyebilirim ama demiyorum :D ) cidden dinleyin ! Başka ne diyebilirim ... Dinleyin !
:) demiyim diyorum ama tutamıyorum kendimi ... Işın Karaca ne yaptın sen ya ... Ya Dont Waste My Time ! sanarsın ki Funkyiz :D gerçi ben biraz Burak Kut'un ingilizcesini ıyklı buldum ama siz yine de dinleyin ! neyse sustum ... dinleyin ama !
Dinleyin !
Dinleyin !
Dinleyin !
6 Haziran 2012 Çarşamba
Had'ler !
Düşünüyorum ,
Samimiyet nedir ? Olmalı mıdır? Yoksa bazıları için vazgeçilmez midir? ve samimiyete dayanılır mı?
* * *
Şimdi bunu böle metafiziksel spritüel ya da felsefik ya da bıdı bıdık anlatmayacağım . Nihayetinde dünyalıyım , bazı egolarım var o yüzden de şu an hissim ne ise zikrim de o olacak , fonda çalan Love Street'e bile fit olupta yüksekten uçmayacağım ...
Samimiyet lazım arkadaş , samimiyete dayalı öle böle günlerde zamanlarda birbirinin nazını çekmek lazım arkadaş . Anca o zaman olunmaz mı arkadaş? Yani belli başlı sınırlarım da , kendi bıdıbıdık dünyamda çizdiğim hallerimde ben seni kabul etmeyeceksem , seni işime gelen hallerinle kendime dahil edeceksem , o güven halkasından bahsediyorum , ne önemi kaldı ki senle olmanın ... Ne önemi kaldı ben olmanın ...
Bazen eşreftedir saat , bazen de eşşekte ... Ama bana olan hislerin hep orda değil mi?
Şimdi felsefikli bakarsak değildir , değişebilir , aslında kimseyi güven çemberimize dahil etmemize gerek yok insan kendine yeter falan ...
Yok yeaa ben şuan resmen üzülüyorum , arkdaşım demiştim ama bi yanlışını söyledik bakışlarıyla bizi vurdu -ki ben kendi hatamı anlamıştım ve bunu kabul bile etmiştim ... I ıhhh hayatta eski sıcaklığı yakalayamam ... Çünkü tahmin ettiğim kişi değilmişssin ... :/ Karıştım gene ...
* * *
:/
Samimiyet : Sevgiden gelen bi eh hadi öyle olsunculuktur ... Nazının geçmesidir ... İçerden gelmektir , rollendiğinde hemen belli olmasıdır .
:/
Olmalıdır
:/
Evet ben samimiyetsizliğe dayanamam
http://www.imdb.com/title/tt1675434/ böyle lazım bana ...
Samimiyet nedir ? Olmalı mıdır? Yoksa bazıları için vazgeçilmez midir? ve samimiyete dayanılır mı?
* * *
Şimdi bunu böle metafiziksel spritüel ya da felsefik ya da bıdı bıdık anlatmayacağım . Nihayetinde dünyalıyım , bazı egolarım var o yüzden de şu an hissim ne ise zikrim de o olacak , fonda çalan Love Street'e bile fit olupta yüksekten uçmayacağım ...
Samimiyet lazım arkadaş , samimiyete dayalı öle böle günlerde zamanlarda birbirinin nazını çekmek lazım arkadaş . Anca o zaman olunmaz mı arkadaş? Yani belli başlı sınırlarım da , kendi bıdıbıdık dünyamda çizdiğim hallerimde ben seni kabul etmeyeceksem , seni işime gelen hallerinle kendime dahil edeceksem , o güven halkasından bahsediyorum , ne önemi kaldı ki senle olmanın ... Ne önemi kaldı ben olmanın ...
Bazen eşreftedir saat , bazen de eşşekte ... Ama bana olan hislerin hep orda değil mi?
Şimdi felsefikli bakarsak değildir , değişebilir , aslında kimseyi güven çemberimize dahil etmemize gerek yok insan kendine yeter falan ...
Yok yeaa ben şuan resmen üzülüyorum , arkdaşım demiştim ama bi yanlışını söyledik bakışlarıyla bizi vurdu -ki ben kendi hatamı anlamıştım ve bunu kabul bile etmiştim ... I ıhhh hayatta eski sıcaklığı yakalayamam ... Çünkü tahmin ettiğim kişi değilmişssin ... :/ Karıştım gene ...
* * *
:/
Samimiyet : Sevgiden gelen bi eh hadi öyle olsunculuktur ... Nazının geçmesidir ... İçerden gelmektir , rollendiğinde hemen belli olmasıdır .
:/
Olmalıdır
:/
Evet ben samimiyetsizliğe dayanamam
http://www.imdb.com/title/tt1675434/ böyle lazım bana ...
31 Mayıs 2012 Perşembe
Özgürlük ...
Ben şahsen özgürüm ! Çünkü herşeyden önce kafamın içinde özgürüm ... Nereye baksam konu kürtaj ... Şahsen bunlara takılamıyorum , çünkü her ne olursa olsun benim kafamın içi milyonlarca babasız çocukla dolu ...
He birilerinin canı sıkılıyor ip atıyor sizde oyundaki tarafınızın getirdiğini yapıyor ve oyuna dahil oluyorsanız , bizi rahat bırakın ! En azından beni ...
Çünkü cidden ilgilenmiyorum , çünkü ben özgürüm zaten ...
Haa benimle kalkıp sistemin kısıtladığı hayatlarımızı konuşacaksanız , buyrun gelin ben hemen çayı koyayım ama nolur elinizdeki ve kalbinizdeki o applicationları bi koyun kenara , o oyunları bi kapatın dünyaya dönün öyle ...
Yoksa sizin o tüm idealistliklerinizi samimi bulmayacağım ... Siz kürtajı bir kıstas almadan önce içinde yaşatıldığımız manyetik alanı konuşun ve et yemeyi bırakın !
Yoksa dediğim gibi sizi samimi bulmayacağım ... Hatta size belki ileri gidip KUKLA bile diyeceğim ...
Haa sormayı unuttum , naber Tekel İşçilerinden ? bi arada onları savunuyordunuz ya?
He birilerinin canı sıkılıyor ip atıyor sizde oyundaki tarafınızın getirdiğini yapıyor ve oyuna dahil oluyorsanız , bizi rahat bırakın ! En azından beni ...
Çünkü cidden ilgilenmiyorum , çünkü ben özgürüm zaten ...
Haa benimle kalkıp sistemin kısıtladığı hayatlarımızı konuşacaksanız , buyrun gelin ben hemen çayı koyayım ama nolur elinizdeki ve kalbinizdeki o applicationları bi koyun kenara , o oyunları bi kapatın dünyaya dönün öyle ...
Yoksa sizin o tüm idealistliklerinizi samimi bulmayacağım ... Siz kürtajı bir kıstas almadan önce içinde yaşatıldığımız manyetik alanı konuşun ve et yemeyi bırakın !
Yoksa dediğim gibi sizi samimi bulmayacağım ... Hatta size belki ileri gidip KUKLA bile diyeceğim ...
Haa sormayı unuttum , naber Tekel İşçilerinden ? bi arada onları savunuyordunuz ya?
8 Mayıs 2012 Salı
Çok Kültürel Yazı Getirdim ...
Şimdi bu haftasonu öyle bir haftasonuydu ki öyle kısadan kesmeli olursa hakkını yemiş olurum ... Sabahından akşamına kadar anlatacaum ve yazarken takrar hatırlayıp tadını çıkaracağım ... Hatta bolca da tavsşye edeceğim ...
Firstly ... Premièrement ...
Bir süredir iki dilli olmak için gittiğim haftasonu kursumla başladı günüm ... Kızkardeşim Burcucum'la Kadıköyden Karaköy vapuruna bindiğimizde saatlerimiz 13,30'u gösteriyordu ... Efilspor bir şekilde yakanın birini diğerine bağlıyorduk . Yanlız tabi ki artık hiçbirşey çocukluğumuzda ki gibi değil ama siz ne kadar bedava kapakta verse şu hazır dondurmalardan almayın kendileri dondurma değil buzlanmış kremşanti resmen ... Neyse bu blogda mırın kırın ve bıdı bıdı yok :D
Karaköy'e neden geldik? Van Gogh Alive için ...
Burayı biraz uzun tutacağım ...
Van Gogh beni param parça etti ... Bitmeden mutlak görün ... Kişisel notları dönüyor perdelerde ve kendinizi yanlız hissetmiyorsunuz . Çok yakın buldum içime onu ... Bağırışlarımız aynı , çığlıklarımız aynıymış ... Öldüm ve tekrar dirildim defalarca ... Çünkü aynı o da benim gibi melankoliyi seven bir umutlu ... Kendini kaybetmiş ama bulabileceğine dair inancını asla ...
"" KEŞKE BENİ OLDUĞUM GİBİ KABUL ETSELER "" çarparken duvarlara , ayn şekilde benimde içimdeki duvarlara çarpıyordu . Aslında bir nevi terapi de oldu bana bu sergi çünkü bir çok anahtar buldum kafamdaki bazı kilitli odacıkları açabileceğim ...
Van Gogh'a akın hastası demişler ama akıl kime göre neymiş bir tanımıda yapılsaymış keşke , çünkü okdar melankolisini dünyaya yeni gelen yiğeninin haberini aldığında bir kenara bırakıp (içindeki umut sayesinde ) şunu yapabilmiş
Firstly ... Premièrement ...
Bir süredir iki dilli olmak için gittiğim haftasonu kursumla başladı günüm ... Kızkardeşim Burcucum'la Kadıköyden Karaköy vapuruna bindiğimizde saatlerimiz 13,30'u gösteriyordu ... Efilspor bir şekilde yakanın birini diğerine bağlıyorduk . Yanlız tabi ki artık hiçbirşey çocukluğumuzda ki gibi değil ama siz ne kadar bedava kapakta verse şu hazır dondurmalardan almayın kendileri dondurma değil buzlanmış kremşanti resmen ... Neyse bu blogda mırın kırın ve bıdı bıdı yok :D
Karaköy'e neden geldik? Van Gogh Alive için ...
Burayı biraz uzun tutacağım ...
Van Gogh beni param parça etti ... Bitmeden mutlak görün ... Kişisel notları dönüyor perdelerde ve kendinizi yanlız hissetmiyorsunuz . Çok yakın buldum içime onu ... Bağırışlarımız aynı , çığlıklarımız aynıymış ... Öldüm ve tekrar dirildim defalarca ... Çünkü aynı o da benim gibi melankoliyi seven bir umutlu ... Kendini kaybetmiş ama bulabileceğine dair inancını asla ...
"" KEŞKE BENİ OLDUĞUM GİBİ KABUL ETSELER "" çarparken duvarlara , ayn şekilde benimde içimdeki duvarlara çarpıyordu . Aslında bir nevi terapi de oldu bana bu sergi çünkü bir çok anahtar buldum kafamdaki bazı kilitli odacıkları açabileceğim ...
Van Gogh'a akın hastası demişler ama akıl kime göre neymiş bir tanımıda yapılsaymış keşke , çünkü okdar melankolisini dünyaya yeni gelen yiğeninin haberini aldığında bir kenara bırakıp (içindeki umut sayesinde ) şunu yapabilmiş
Ve bu hastanesinin penceresinden gördüğü bir manzara ... O da hüznü yarattırdıklarından , hissettirdiklerinden ve gözlerindeki perdeyi şeffaflaştırdığından asla bırakamamış ..
Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim ; ellerinde fotoğraf makinası karanlık odada şak şuk sürekli fotoğraf çeken ve asla sergiyle ilgilenmeyen rahatsız edici o topluluğa da burdan ÖKÜZsünüz demeden rahat edemem ... Evet burdaydınız , evet çok entelsiniz , evet siz çok duyarlısınız , keşke omurganızda olsaydı ...
Neyse çıktık , kalbimizin kırıklığını midemiz tamir edermi dedik :D Yakınlarda el yakmayan ama adı sanıda bilindik Fasuli diye bir mekan bulduk ve girdik ama öncesinde şundan da bahsetmek lazım . O Tophane'de ki nargile dumanından da ayrı yıldık arkdaş ... Neyse ben çok bıdıcı olmuşum :D Olmamalı :D
Fasuli'nin terasında yaptığımız masa kapmaca oyunundan sonra siparişlerimizi verdik ... Artık et ile arama sınır koyduğumdan yiyecek birşey bulmakta zorlanacakmıyım diye düşündüm ama sağolsunlar menüleri yeterince adildi ama adına ve o merdivenleri çıkarken gördüğünüz bir ton ünlüyle çekilmiş fotonun hakkını veremedi lezzetleri . Yaprak sarması rezaletti , kart yaprakları ve tıkır tıkır pirinçleri ile kendimi Survivor'da ödül oyununda sandım ama güleryüzlü sakin elektrikli çalışanları yüzünden sorun çıkarmadım ...
Cidden bir yerde bence en önemlisi insanların enerjisi ; ve onlarda bu vardı ... Haa böyle konuşuyorum da manyak gibi de herşeyden yedik :D Van Gogh'un üzerine turşu kavurma yaptık yani :D Ayrıca hapur hupur yuttuğumuz tazeninde tazesi soğanlardan bahsetmeyeceğim :D
Sonrasında Ayşegül Dinçkök'ün su altında çektiği fotoğraflardan bir sergi vardı ... İyiydi hoştu ama soyadının artılarını hissettik biz orada yoksa amanda ne bakış açısı diyemedik , sonuçta bu birazda belgeleme sanatıydı biz iyi günümüzdeydik buna da sıkıntı yapmadık yoksa babamda çeker yani :D
Ama ... Amaaaaaa orda bir dehliz üzeri cam kaplama yer döşemesi vardı ki ... Üzerinde yürüken 2 hatta 2,5mt aşağıyı görmek yani cam üzerinde yürümek çok acayipti ki biz Burcucum'la daha çok buna takıldık ... Ve uzun zamanda korktuk :D
Sonra bir sanattaki ucube'lik konusunda takıldık ki ... sonu geyikle bitti :D bu sırada yine vapurdaydık :D Ama hazır adı geçmişken bu filmi mutlaka görün derim ...
Bol kültürel yazımız daha bitmedi az daha sabredin bi kaç şey önereceğim :D
Bu film muhabbetinden belki film izleme kararı aldık , kararlarımıza saygımızdan kendimizi vapurdan Alkım'a ışınlanmış bulduk ... Ben hemen iki tane film aldım ama izleyemedik tabi onları ; çünkü seçimlerimi nedense insanlar hep bayık buluyor ... Zaten bunlarda insanla izlenmiyor o yüzden bunuda sorun etmiyorum doğrusu ... Aldıklarımı söylemeyeyim ki izledikten sonra karalarız üzerine asıl siz izlediğimize gelin ...
Ya öyle akışındaki bişiydi ki ... Yani haliyle İsveçliydiler havasından suyundan böyle bir alışılmışlık beklemeyelim ama ama ya ... Ne tatlı göndermeleri vardı , çok bıdıklamayım ama PUN is NOT DEAD ... 2011 yılınında festival filmi bu arada ... Anarşi budur ! Eylem budur !
Yaşamın Ritmi çok yerinde bir çeviri olmuş , eğer deneysel dahi müziğe karşı sıcaksanız ve müzik sizin için çok faklı anlamlar ifade ediyorsa mutlak görün ... Mutlak !
Ayrıca bu ara bende de Hercules&Love Affair'in 2011 yamulmuyorsam çıkışlı Blue Boy yada Blue Songs albümü var ... Ve bi kulak atın derim ... Hem Electronica'ya da geliyorlar bu sene Blind'dan hatırlayabilirsiniz onları -ki Antony 'i Hercules'süzde hatırlarsınız ... hatırlamalısınız ...Şimdi bu benim blogumda pek yazdığım stil bi entry olmadı ama olsun , kasıntı görmeyin horlamayın , tanıdıkça seversiniz ... böyle rahatladım bu seferde bişi olmaz ... Fena mı kaç tane şeyden bahsettik D: Alışçaz alışçaz :D
ha bu arada pek sevimli bi site buldum http://www.picmonkey.com/ bi bakın :D
4 Mayıs 2012 Cuma
Acilen !
Acilen bi yerlerde bir playlist tutmalı , kaybolmalara yok olmalara karşı ... unutma ama bu yapılmalı !
19 Nisan 2012 Perşembe
:( gözüm , midem
Bu bikaç haftadır doktorlara gidiyorum :(
yok çok büyütülcek bişi yok ama mideme uf olmuş diyebiliriz ...
yok çok büyütülcek bişi yok ama mideme uf olmuş diyebiliriz ...
12 Nisan 2012 Perşembe
Bölük pörçük oldum yine ama hiçbirşeyde anlatamadım
O kadar çok şey yazmıştım ki ...
O kadar kendimi anlatabilmiştim ki ...
Bilgisayar kapandı ve yazdıklarımın hepsi gitti , yine benim içimde kaldı , yine gözlerim yeri düştü , yine kalbim kırıldı ... Yine koptu içimde o fırtına ... Tüm yarım kalmışlıklar adına ...
Şimdi nerden nasıl yapayım da yeniden kendimi toplayayım da yazayım yeniden ...
Oysa ki çok güzeldi enerjim :(
Allahım bazen kalbimi kırıyorsun ama ... Yine de seni seviyorum ...
Neyse ...
Bir film var " Les neiges du Kilimandjaro " izleyin ...
İzleyinki dünya daha güzel bir yer olsun :( yoksa bizim kalbimiz kaldırmıyor artık ...
:(((
Neyse ...
Sezen Aksu'yla uyandım bugün ... Ona sadece dayan demek istiyorum ... anlıyorum ... görüyorum ... biliyorum halini ... yanlız değilsin ... biz varız :( az kaldık ama varız ... inşallah birgün ...
Nasıl sözler bunlar ya ...
O kadar kendimi anlatabilmiştim ki ...
Bilgisayar kapandı ve yazdıklarımın hepsi gitti , yine benim içimde kaldı , yine gözlerim yeri düştü , yine kalbim kırıldı ... Yine koptu içimde o fırtına ... Tüm yarım kalmışlıklar adına ...
Şimdi nerden nasıl yapayım da yeniden kendimi toplayayım da yazayım yeniden ...
Oysa ki çok güzeldi enerjim :(
Allahım bazen kalbimi kırıyorsun ama ... Yine de seni seviyorum ...
Neyse ...
Bir film var " Les neiges du Kilimandjaro " izleyin ...
İzleyinki dünya daha güzel bir yer olsun :( yoksa bizim kalbimiz kaldırmıyor artık ...
:(((
Neyse ...
Sezen Aksu'yla uyandım bugün ... Ona sadece dayan demek istiyorum ... anlıyorum ... görüyorum ... biliyorum halini ... yanlız değilsin ... biz varız :( az kaldık ama varız ... inşallah birgün ...
Nasıl sözler bunlar ya ...
Yolun zorunu yürümüştüm ben
Tanıştığımız zaman
Sen dalgalanmaktaydın elvan elvan
O yüzden tam olarak
Hissedemedin sen içimi
Hala kulağımda çınlıyor
O alaycı kahkahan
Haberin yoktu henüz cilvesinden aşkın
Sarsılmıyordun hiç ay tutulmasından
O kadar taşkın o kadar açtın ki
Düşmen kaçınılmazdı arzın ortasından
Pişman olduğun zaman
Zevke doyduğun zaman
Huzur bulduğun zaman
Dönebilirsin
Ben yine burada olacağım
Yaralarını saracağım
Seni anlayacağım
Haberin yoktu henüz cilvesinden aşkın
Sarsılmıyordun hiç ay tutulmasından
O kadar taşkın o kadar açtın ki
Düşmen kaçınılmazdı arzın ortasından
Pişman olduğun zaman
Zevke doyduğun zaman
Huzur bulduğun zaman
Dönebilirsin
Ben yine burada olacağım
Yaralarını saracağım
Seni anlayacağım
Tanıştığımız zaman
Sen dalgalanmaktaydın elvan elvan
O yüzden tam olarak
Hissedemedin sen içimi
Hala kulağımda çınlıyor
O alaycı kahkahan
Haberin yoktu henüz cilvesinden aşkın
Sarsılmıyordun hiç ay tutulmasından
O kadar taşkın o kadar açtın ki
Düşmen kaçınılmazdı arzın ortasından
Pişman olduğun zaman
Zevke doyduğun zaman
Huzur bulduğun zaman
Dönebilirsin
Ben yine burada olacağım
Yaralarını saracağım
Seni anlayacağım
Haberin yoktu henüz cilvesinden aşkın
Sarsılmıyordun hiç ay tutulmasından
O kadar taşkın o kadar açtın ki
Düşmen kaçınılmazdı arzın ortasından
Pişman olduğun zaman
Zevke doyduğun zaman
Huzur bulduğun zaman
Dönebilirsin
Ben yine burada olacağım
Yaralarını saracağım
Seni anlayacağım
6 Nisan 2012 Cuma
Tiyatro'da Canlı Kanlı Yayın !
Bu aralar bedavaya girmediğim çıkmadığım kapı kalmıyor :D Asgarilerde yaşamam gereken bir dönemdeyim ama sadeceGüneş çıktı diye yüzüme yerlerştirdiğim tebessümüm ve omega3'lerime mi sağlık bilemiyorum sürekli pozitif çekiyorum ve gerilmiyorum :D
Ofiste hergün dinlediğim bir radyo yayını var daha doğrusu 10/12 arası hafta içi Arzu Çağlan konuşuyor bende onun sohpetini dinliyorum diyebiliriz :D Kafam kafasına denk tavsiye ederim ...
Neyse ;
Dedim bayadır da tiyatroya gitmedim , açıkçası geçen yazdan beri ne bir konser izledim ne de bir filme girdim diyecektim ki Zenne'ye girdim onu hatırladım . Arzu'da tiyatora davetiyesi veriyordu sarıldım tilifona aradım kaptım valla :D Geçen gün Taksim'de dolaşırken de öle ayakta bir Fransızca dil eğitimi kazandım :D Haftaya da o başlıyor :D Bu ara ekmek su bedava valla Tenks my sweet Allahçım <3
Akşam gittim izledim ve açıkçası bayıldım oyuna , cidden etkilendim de ama sonra farkettim ki etkisi çabuk geçti . Ama Melda Gür'ün ben bu kadar iyi bir oyuncu olduğunu bilmezdim . Neyse biraz kritizayz yapalım ...
Oyun Natural Born Killers ile bağlantısı yüksek hatta bir nevi Oliver Stone üzerinden bir taşlama . Her tiyatro oyununda olduğu gibi belirli mesajlar veriyor , toplum - sistem ve politikacılar eleştiriliyor.
Sonunda da tv'lerini kapatmayan asıl seyirciye tokatı yapıştırıyor ama ne kadar anlaşılıyor .
Ben Ayşen Gruda'yı canlı kanlı görmeyi sevdim , hatta keşke daha çok rolü olsaydı hemen ölmeseydi ama tekst öyle tabi :) Volkan Severcan'ı o bıkkınlık veren sevimli adam komik adam rolleri dışında bir rolde görmeyi sevdim , Melda Gür'ün ahhh Melda Gür'ün sahnedeki hiperaktivitesini tebrik ettim , sesinin tonuna aşık oldum (+akustik ile ) zaten sonra bi ufak baktım Şan mezunuymuş ama ben daha çok burcunu merak ettim o yazmıyordu :D Hangi kafa anlamak istedim çünkü . Sonraa tabi ki herkes iyi ama Aydan Burhan'dan öyk geldi , belki karakteri öyle oturtmak istemiştir onuda bilemedim de ... eehhh
Ama Yeliz Şar :D
Yani nasıl diyeyim , 1 tık var ondan sonra Yeliz Şar oyuncu olur ama Aydan Burhan'dan daha iyi buldum o kesin :) O kameraman çocuk ve kızda cidden çok sevimliydiler özellikle kızın o şaşkın ifadesi çok netti :D
Oyun sıkmıyor , aslaaa sıkmıyor. Mesajıda var hem ama yani ne bileyim ya sonuçta o eleştirdikleri dizlilerde reklamlarda bilmem nelerde bu insanlar hep yer alıyor . Yani çokta samimi bulmuyorum aslında ben bu tavrı ...
Ama onlara da şu noktada katılıyorum evet kapalı olsa tv'ler bunlarda reyting almaz ama kanlara verirken zehri şırınga size hiç değmedi mi yahu ...
Neyse neyse cidden insanlar o kadar tiyatroya gitmiyor ki gelsinler diye Yeliz Şar bu oyunun yemi olmuş . Asla kimseyi suçlamıyorum çünkü bu dünyada malesef reklam böyle oluyor ilgi böyle çekiliyor . Oyun hakkında yazılmış birşeyler okuyayım dedim önüme sadece Yeliz Şar sahnede erotik hallerde gibi şeyler çıktı ...
Ama Volkan Severcan'ın açıklamasını da sevdim bunun üzerine ;
Oyunda Melda'nın (Gür) adam öldürmesi nasıl normal bir şeyse, çıplak fotomodellik yapan bir kadının da artist olmak için yönetmeni tavlamaya çalışması normal bir şey...
Neyse bugünde festivalde 1 film var bakalım 5tl :) Cinnet'e gideceğim Fassbinder aaaahhh ...
Bir iki tokatta o atsın bakalım kendimize gelelim :D
16 Mart 2012 Cuma
Kimine Göre Kaçığım Kimine Göre Zır Deli,Eyvallah da? ....
18 Aralık 2009 19:40
Şimdi kendimi düşünüyorum :)
Her zaman ki gibi:F
Leventten Mertere 40 dakka da geldim ... ama mertobüs merdivenlerinden 20 dakkada çıkamadım...
Öflüyordu insanlar , ayrıca pöfleyende gördüm ...hatta ses yükseltende
Bense kulaklarımdaki melodiye hapsolmuştum , yağmuru hissediyordum, rüzgarda yanında bonusuydu...
Ahhhh dedimmm...ahhhh....şimdi burdan böle şarkımı söylerek atlaya zıplaya çıksam bana deli derler mi?
Derler dedim sonra D:
Deli değilse de kaçık derler dedim ... aslında çok afedersiniz ama ( ne kadar nezaket sahibi olduğumu bilen bilir) bana kaçık diceksiniz diye ...atlayıp zıplamama engel olmadım ben...
Hazır değildiniz ... o mutluluğumu anlamaya hazır değilsiniz ... çünkü ben sebebsiz yere mutluydum ...
Oysaki size göre ;
Mutlu olmak için sebebler gerekir ... Var olmak neden yetmiyor anlamış değilim !!!
Şimdi düşünüyorum da ;
Evvvet deliyim ben kaçığım D: Sizin akıllılarınızdan olmak istemiyorum çünkü...
Küfür gibi
TANRI KOKUSU
Yoda: Premonitions, premonitions. These visions you have...
Anakin Skywalker: They are of pain, suffering. Death.
Yoda: Yourself you speak of, or someone you know?
Anakin Skywalker: Someone.
Yoda: Close to you?
Anakin Skywalker: Yes.
Yoda: Careful you must be when sensing the future Anakin. The fear of loss is a path to the dark side.
Anakin Skywalker: I won't let these visions come true, Master Yoda.
Yoda: Death is a natural part of life. Rejoice for those around you who transform into the Force. Mourn them do not. Miss them do not. Attachment leads to jealousy. The shadow of greed that is.
Anakin Skywalker: What must I do, Master Yoda?
Yoda: Train yourself to let go... of everything you fear to lose.
Doğarız
Hep doğarız, her an ölürüz aslında. Her ölüm doğum demekse; her nefeste tekrar doğarız. Matematiksel olarak hesaplarsak, aldığımız nefes +1 verdiğimiz -1 dersek ,bunlar birbirini götürür kalan sıfırdır ve sıfırda Tanrısaldır.
Zaman değişik bir kavramdır. İçinde sadece an barındırır . Anı terkeden “geçmiş” ve daha ortada bile olmayan “gelecek” için güzelim anı ziyan ederiz. Öğretilmiş bağımlılık sistemine dayalı düşünce yapımızla sorunumuzu halledemediğimizden dolayı .
Filmimizin kurgusu şifrelidir ve bu onu daha da heycanlı kılar . Zaten sebebsiz hiçbir varoluş yoktur ! Ama şifreli olmasından dolayı gizemli görüntüsü filmin ,ne kadar basit olduğunuda görmemizi engeller. Zıtlıkların birarada olabilmesidir Tanrının Kokusu … Vanilyalı oladuğu söylenir .
Varoluş boyunca sürekli kapılardan geçeriz. İlerlesekte ilerlemesekte… İlerlediğimizde farkındalık vardır cebimizde , bu yüzden biliriz ki kapının eşiğinde takılmadan atladığımız her çelme ceza değil ; kazanılanı sindirmede yardımcı olacak kazık bi sınav sorusudur ve sonrası çok lezzetlidir. Ama öğretilmiş bağımlılıklarımız bazen bu detayları görmemizi engeller …
Oysa ki özgürlük miss gibi kokan bi histir…
Çok sevdiğim bir dostumu kaybettim geçtiğimiz pazar … Birlikte uyduğum , yaşadığım , cebimdeki parayı gerekirse son kuruşuna kadar paylaştığım ( daha da acıtasyon haline istediğim taktirde getirebilirim J ) Gözlerle kurulan bağlantının tek bir cızırtı içermediği bir dostluğun , iki tarafından birini bu boyuttan bir diğer boyuta geçti.
Şuan çok değişik bi haldeyim. Bir kapının tam ağzındayım ve bu “ölmek” işi şuan benim çelmem . Ellerim kapıyı tutuyor fakat itecek gücüm yok ! Halbuki biliyorum itmeye de gerek yok . Açılmasını istediğim an açılacak .Ama elimde olmadan kitliyorum işte kendimi Sonra azcık bi an geçiyor … bir iki nefes kadar . Ben bulutların üzerine oturmuş, ayakkabılarımı aşağıya atmış ,yanında vanilyalı milkşeykim, bir kağıda bacaklarımı sallaya sallaya yazımı yazıyorum huzur ve mutluluk içinde . Hem çok mutluyum hemde çok üzgün yani…
Yine tanrısallığın sonsuz tanımsızlığı içine düştüm !
Bir replik geliyor sonar aklıma …
Train yourself to let go... of everything you fear to lose.
( Kaybetmekten korktuğun herşeyi bırakabilmek için kendini eğit )
Özgürleşmenin reçetesi “ kişisel bağımlılıktan uzak kalmak “ …
Ana korku “kaybetmek” …
Özgür olmak ,uçmak , ayaklarının yerden havalanması ,rüzgarın topuklarını öpmesi . Bir kuş olmak ama kanat değil kollarını çırpmak .
Düşünüyorum
Beden adı verdiğimiz şu et parçasını bile burda bırakacaksan giderken ; Neye sahibiz?
Anne ? baba ? çocuk ? araba ? iş yeri? Para? yatağın? su içtiğin bardak? takma dişlerin? KEDİN?
Hiçbirşeye
Koca bir hiçbirşeye ! Burda kullanılan hiçbirşey dikkatli bakıldığında “herşey” anlamını taşır, sonsuzluk içerir yani …
Hiçbirşeyin herşey olduğu bir ortamda herşey ; iki karşılıklı koyulmuş aynanın iç içe geçmiş görüntüsü kadar sonsuz bir varlığın tanımıdır …
Hiçbirşeyin herşeyine sahipsem , beni hiçbirşeysiz hissettiren nedir?
Sanırım elle tutulan ve gözle görünen zavallı sistematik öğrenmişliklerim ! Zavallı gerçeklk tanımlarım …
Hatırlıyorum
Ben gözlerimi kapattığımda sonsuzluğun içinde akabiliyorum, göz kapaklarım kapalıyken daha çok şey görüyorum.
Ve o zaman farkediyorum ki …
Bedenen beni ve olduğum boyutu terketmiş gibi görünen kadim dostum, gözlerimi kapattığımda karşıma dikiliveriyor ve o büyük gözleriyle bana bakıyor…
Tam o anda farkediyorum ki…aslında o benim içimde sonsuzluğumda benimle birlikte olabilmek için yerini almış hatta hep ordaymış. Herşeyin – Hiçbirşeyle dansına birkez daha tanık oluyorum, koku artıyor ve bir kez daha hatırlıyorum;
“Size şah damarınızdan daha yakınım”
…
Bence Ferrarisini Satması Gerekmiyor O Bilgenin
24 Şubat 2012 Cuma
Bundan bile emin değilim ...
Önemli bi gün sanki bugün ...
İçimde yaşayan o küçük insanlardan bir kısmı daha yol aldı bugün benden elinde bavulu ve tüm pılılarıyla ...
Geri dönmeyecek gibiler , bu üzücü ... mü???
Şuanlık belki ...
Ama ya sonrası ...
Belki güneş doğar ve yeni yeni misafilerlerim olur ... Yanlış anlaşılmasın burada insanlar derken onlar insanlar değiller ...
İşe yüzeyinden bakanlar için metaforlarımı anlatayım mı??? Eskiden olsaydı anlatırdım belki anlaşılmak adında dertlerim vardı o zaman ... Şimdi ise hiç umrumda değil kim nasıl anlıyorsa öle anlasın ... bu hafrlere basan parmak uçlarına komudu beynim değil kalbim veriyor ... her harfe bir his yükliyorum ... ordan başka şeyler anlayanlarında algısına saygı duyuyorum ...
Duymak zorundamıyım?
Değilim be ...
O kadar iyi biri olmak zorundadeğilim ... Bu çok yorucu ...
Cehennemin yollarını döşeyen taşlar iyi niyetle döşenmiş ya ... Öle işte ...
Yaz gelsin artık yoksa dükkan kapanıyor !
17 Şubat 2012 Cuma
Olağan Üstü Kurgunun Muhteşem Saçmalığı
Kulağımda bir Polonyalı , elimde bir İngiliz ; aklımda bir Dünya'lı geziniyorum bu ara İstanbul sokaklarında ...
Kendimi bir resmin mi desem bir fotoğrafın mı desem içine hapsettim ve orada özgür kıldım ...
Sular üzerinde toprağa değiyor ayaklarım , var oluşumu sorgulamalarım bitmiyor ve bitmek bilmediği gibi daha da karımşıklaşıyor çipilli çipilli ama bir kedi olarak sanırım o yün topuyla oynamayı seviyorum ...
Ona yün topu da denmiyordu sanırım ama dedim ben :D Demek ki deniliyormuşta denmemiş ... İşte yine başlıyoruz :D Bir zamanlar birilerinin birşeylere anlam yüklemesinin üzerinden bu kafada ki bu bilincin getirdiği düşünce sistemiyle bunları hala kabul etmemiz ne kadar saçma ...
Ama kabul etmemekte saçma ... Mesela benim böle iki satırda bir paragraf yapmam da ayrı saçmalık ... Yine o kutsal yol ayrımı ...
O olağan üstü tasarımın - kurgunun muhteşem saçmalığı ...
Fill in the blanks with the correct tense ...
Ve sizden ayrı kafamda ki parçalanmış düşüncelerin herbirine değe değe uçtuğum kanatlandığım gökyüzüne doğru yol almaya başlar gözlerim ...
* * *
Çarşamba
" sabahları en sevdiğim şey eminönden vapur ile inip trene yürümek
Allah'ım sana sonsuz teşekkürler ...
Parov tabi sana da ...
http://www.youtube.com/watch?v=RAJr3Xz1hG0
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)