28 Nisan 2014 Pazartesi

The Grand Wes Anderson !




Moonrise Kingdom , The Royal Tenenbaums , Fantastic Mr. Fox, Steve Zissou ,The Darjeeling Limited buraya kadar zaten kurmuş Grand Tahtını kalplerimizde Mr. Anderson !

Öncelikle film değil pasta !

Ama bu pasta +7 yaş / korku ve şiddet içeriyor ... içeriyor mu ? yani Williem Dafoe'nin içimize korku salması için ne muştaya ne de sivri vampir dişlere ihtiyacı vardı öyle değil mi ...

Çok anlatılacak birşey yok aslında ... Wes Anderson'un masterpiece'i deniyormuş ... sanırım burda alttan altta sistemik / masonik göndermeleri var ondan mı bilemedim şahsen bunu ama MUTLAK izlenmesi gereken bi film benim için sadece ... Çünkü Wes Anderson MUTLAK takip edilmesi gereken biri ... Yaşadığımız yüzyılın mekanik dokusundan bizi birkaç saatliğine duygulara - hislere bandırıp ,şekillendirip fırınından çıkarmaya çalışıyor çünkü ...

Geçenlerde Anderson'ın birlikte çok işe imza attığı Noah Baumbach 'ın The Squid and The Whale 'ini izledim ... evet bu adamlar böyle ... sakinler ... naifler ... derin psikolojik çocukluk temelli analizler yapıyorlar ... bu yüzden kendimizden şeyler buluyoruz hikayelerinde ... film isimleri ,kitap isimleri , şarkı isimleri  verdikleri filmler çekiyorlar ... tarihsel durumları belgeliyor , sanatın 7 koluna gönderme - önerme yapıolar ... onların korunması lazım ... günümüzde ortamlar dümdüz bol efektif süper kahramanlara kalmışken ...

Yannız diyaloglar çok hızlı geçtiğinden ve arka planların detay bolluğundan ayrıntı kaçırma olasılığı çok yüksek ... bu yüzden en az 3 kez izlenmesi gerekiyor ... 3 lemekten asla sıkılmayacak , bıkmayacaksınız ... zaten filmden çıkınca ya bi Tenenbaums'lardan başlayıp yine izlemek lazım filmlerini diosunuz ...

Elbette bende herkes gibi kullandığı filtrelerin , görselliğinin hastayım ancak bu film gerçek bir patisserie... tümüyle ölçülerek yapılmış ... işleyişi , oyunculukları , politik dokunuşları , sisteme göndermeleri , zerafeti , aile temasına hassiyeti ... müzikleri ...  Anderson her filminde yapmadan - kullanmadan - oynatmadan geçmediği şeyleri - kimseleri bu filminde de es geçmemiş ... yanılıyorsam düzeltin ama ilk defa bir filmine de Tilda eklemiş ...  evet yanılıyorum tabiii ... Moonrise Kingdom'da da vardı ...  bu arada filmlerin Tilda'lanması diye bişi var artık  ... o yüzden Jarmush'un yeni filmi ' Only Lovers Left Alive ' dan sonra Tilda'yı kraliçem ilan etmişliğim var

Film hem renkliliği hemde iç içe geçmiş zaman kurgusu ile sizi önce katman katman içine alıyor ... an - bi adım geri - bir adım daha geri ve 1932 ve aynı usül ile an'a dönerek sizi aldığı yere geri bırakıyor ...

MUTLAK İZLEYİN !

Aahh nasıl unuttum ... Gittiğinizde Gustave'ın ağzından bir melek tarifi dinleyin ... Agatha için yapıyor o tarifi ama ben onu köşeme not ettim ... en kısa zamanda sevgilime edeceğim o sözleri ...

15 Nisan 2014 Salı

La jaula de oro ... Altın Kafes


Hiç büyüsü bozulsun istemiyorum filmin ... aksine size en büyülü haliyle ufaktan bulaştırıp gidin izleyin hasta olun diyorum ... farkındayım henüz demedim ama sabırlı olun diyeceğim ve başlıyorum ...

Öncelikle beni tanıyanlar nasıl bir görüntü kalitesi - ses kalitesi yani teknik anlamda nasıl 1080p ve üzeri standartlarım olduğunu bilir ... sinemada oturduğum koltuktan , yanımda oturanların çıkardığı seslere , önümde oturanların boyuna kadar takıntılıyımdır ... en güze haliyle olsun isterim hep ... e haliyle bu yüzden de sürekli tokatlanırım evden tarafından ...

Kaynak bu seferde '' La jaula de oro '' ile salladı tokatını minnak yanaklarıma , pespembeydim film bittiğinde ...

İşten kafa izni aldığım o güzel pazartesi günü sevdiğim , ruhum olan , gözlerine bakarken içine aktığım adam ile birlikte güneşinde bize destek olmasıyla haydi bir harikalandırılmış İstanbul günü yaratalım dedik kendimize ... çıktık yola ... güzel bir Van kahvaltısı üzerine muhsin ünlü ve uyar şiirleri okuduk her peynir türü üzerine bi kuble konuştuktan sonra ... önce biraz peynir sonra biraz şiir ve çay ...

dedik hadi bi filme girelim ama hakkında hiçbişi okumayalım ... hiçbişi bilmeyelim ... kaynaktan hediye olsun bize ...

Atlas'a gittik ... ilk hangi filme yer varsa dedik ...

Altın kafes dediler ... Altın dedim yeterli bi işaret içimden ... ne Davincisi kaldı ne Pisagoru o an aklıma uğramayan ...

Taa ki koltuklarımızın yerini görene kadar ... Köşede perdeye en yakın en tamüsait olanlardı ... Mahfoldum dünyam yıkıldı ölmek istedim ... ABARTMIYORUM ... bu yüzden 2 saat kadar ölsem ve uyansam negsel olur dedim ...

Sonra içimdeki Matta ayarı verdi elime ... susta izle ... belki seni taa buralardan oralara çekmekte hiç zorlanmaz ... teslim ol ona ... 

OLDUK :((

Daha ilk sahnede aldı beni ... 
Öyle tatlı bir varolma hikayesi ki ... öyle naif ... öyle şiirsel ... öyle edebi ... öyle kibirsiz ... öyle sıradan ... öyle özel ... 

ötekileştirme - faşism - hayatta kalma - umutlanma - her anın en güzelini yakalama - daha beterine rağmen istikrar - hayallenme üzerine öyle güzel bi film ki ... hiç anlatmayacağım ... sadece öveceğim ... belki bazı kendine sanatçı diyenler utanır ... zaten kendine şuyum demek yeteri kadar utanç duyulması gereken bişi ...

Gidin filme ... gidemessenizde görün ulaşın bi şekilde ... o zaman görsünler kulaktan kulağanın kıymetini ... 

ama ağlayında olur mu ?

ağlamak için Çağan Irmak tekniklerine ihtiyacınız olmadığını görsün görmesi gerekenler ... 

Eğer sizde benim gibi hissetmekten ölmek istiyorsanız alın size 2 saatlik buralarda ölüp birbaşka yerlerde doğma fırsatı ... Müzikleride en az kendi kadar sakin ve naif ...

Filmin sonunda Ümit Ünal'ın Hasan Ali Topbaş'ın hikayesinden Hakan Karahan ile birlikte çektiği Gölgesizlerden bir satır geldi aklıma ...

KAR NEDEN YAĞAR KAR ???


1 Nisan 2014 Salı

neden sadece cümlenin başına gelir büyük harF ... ?

Sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem sistem ....

Sürekli ağzımızda ...
....

Yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek  -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek -yıkmak gerek - çökertmek gerek - yok etmek gerek

Sürekli ağzımızda ...

peki sistem nedir ? ve  neden çökmüyor ? bunun üzerine kafa yormak gerek diye düşündüm ve kendi fikirlerimi paylaşmak istedim ... belki sizin fikirleriniz benim fikirlerimle sevişir ve yeni fikircikler doğurur .... sonra  beynimizin ve kalbimizin derinliklerinde algılar , hisseder öper koklarız  ... düşünsenize hepimizin fikircikleri birbiriyle öpüşüyor ve ortalık mis gibi vanilya kokuyor ...

( çok tek taraflı bir bakış açısı oldu kabul ediyorum ; belki siz vanilya kokusu değil sert bir kahve kokusu istersiniz ... o zaman ortayı bulup hem vanilyalı hemde kahve kokulu fikirler üretelim ... içinde bulunduğumuz yüzyılın en güzel tarafı bu ... yan yana gelmeyecek olanları yan yana yeniden bütünlemek ... kullanalım bunu ...  )

Öncelikle en küçük sistem düzeneğine bakmak için mikro ve makro ölçülerde en az 2 bütüne ihtiyaç duyarız ... ruh ve beden / madde ile mana / gündüz ve gece gibi ... birbirine zıt 2 bütünün bir aradalığı  , büyük bütünü oluşturur ... matematik olarak buna 1 diyelim ... rahat anlaşalım ... 2 bütün 1 arada olmak yada olmamak için bir düzeneğe ihtiyaç duyar ... birbirlerini itmelerinin de çekmelerinin de hiddeti - etkisi aynıdır ... bu yüzden varlık ve yokluk yan yanadır ... sevgi ile nefret kardeştir ...

sistemin varlığına karşı çıkmak gereksizdir ... kaos ve karmaşık düzenlerde bile sistemsiz bir sistem mevcuttur ... bu yüzden sistemin kendisi değil işleyiŞidir problemli olan ... değiştirilmesi gereken ... bu bir yoldur ... kendi yürüdüğünüz yolun içinde bir başka yol ...

içinde olduğumuz ya da dışında durmaya çalışırken bile bir şekilde dahil edilmeye zorlandığımız bu işleyişi anlamak için ... önce Biraz gerisine ... sonra bizim sistemimiz dışındaki sistemlere bakıp veri almamız gerekir ...

şuan ki görüntüde içinde olduğumuz sistem zıtlıkları besleyerek , bir önceki ezileni ezen konumuna sokarak , hem intikamını alıp aĞzına bir parça bal sürer hemde onu içine düşürdüğü sarhoşlukla ezen haline getirip yeni ezilen tarafından indirilmeye mahkum eder ... aynı anda zamanda işlediğinden sistem bundan yara almaz ... çünkü kendini zamana ve getirdiklerine hemen uyumlar , kendini belli etmez ...

ancak ;
taraflar uyanır ...

- hop bi sn yaaa ... bende şimdi şuna dönüşüyorum ...

derse ;

o '' hop ya '' onlara bir farkındalık kazandırır ve burdan alınan anahtar o kırmızı arabanın kapısını açar ...

e tabi ''hop ya''yı hissetmesine rağmen , büründüğü rolün hazzına kapılıp , farketmemiş gibi davranırsa da

soktuğu anahtar o deliğe uymaz ve kafasına yukarıdaki kovalardan su dökülüverir ... gerçi bu bir yol meselesidir ... bazılarımız daha aydınlık bazılarımızda daha karanlık yolları severiz ... ben tam burda bir taraf olarak beyan ediyorum fikirlerimi ... güneş ışığından - göğe bakmaktan haz alanların yolunda tutmaya çalışıyorum ben yolumu ... yol'da burda bir başka düzlemin sistemidir zaten ...

Yol bitince de bir başka sistemin kuralları işler ... kısacası sistemler içinde yolculuk ederiz biz ... ve hepimize kolay gele ... yannız göğe bakmacıların en az farkındalık kadar ihtiyaçlar duydukları bir diğer anahtarda empatidir ...

Kısacası boşuna çabalamayın , sistem yıkılmaz ,sadece değişir ve zamana - şartlara uyumlanır . Eğilip bükülür ... sizde öyle yapın azcık eğilip - bükülün ... daha doğrusu tarafınız ve yolunuz ne gerektiriyorsa onu yapın ... yapmıyorsanızda diğerleri yapınca şaşmayın - ayıplamayın - itelemeyin - ötelemeyin ...

Hani deniyorya yaradandan ötürü sevmek ... o sadece kendi tarafınızı sevmek anlamını içermiyor ... yaradan kavramı bütünü temsil eder ... ben bütüne dahil olmasından ötürü severim zıttımıda demektir ...

hee birde unutmadan ...

PS: Unutmayın ki bizimde payımız var şuan ki durumlarda ... onlar bazı filmleri - bazı kitapları - bazı şarkıları bizden sonra duydu ya da duymadı diye kibrimize yenildik çoğu zaman ... aaa sen daha yeni mi duyuyorsun dedik ... aaa senin bundan haberin yok mu dedik ... bu yüzden de ay sen anlamassın boşver dedik ... dedik ... bende dedim ... en demiyenimiz bile kafasında sınıflandırmadı mı ? tuttukları takımdan , giyinişlerine , dinlediklerinden , seyrettiklerine cahil - zevksiz ve geri kalmış bulduk onları ... etiketledik hep ve kendi içlerine çekilmelerini sağladık ... e tabi o zamanda onları temsil ettiğini söyleyen adama  '' ben zenciyim '' deme hakkı tanımış olduk ... çünkü oradan bakıldığında biz beyaz adamdık ...

ama işler matematiğe dökülseydi ... o zaman cehaletimizin , onların cehaletiyle aynı oranları verdiğini görürdük ... çünkü bizde bir yerlerden bakıldığında birilerinden daha cahildik ...

şöyle anlatayım

cahil diye etiketlediğimiz topluluğun cehaleti > bizim cehaletimizden > bizden daha az cahil olanınkinden ...
e tabi burda veri sadece okuduklarımızın , gördüklerimizin , duyduklarımızın sayısı - onları anlayıp anlamadığımıza hiç gelmiyorum bile ...

yoksa bu formülize elbette veri eksikliğinden geçersiz sayılmalıdır ...

çünkü ;

dağdaki çoban dediğimiz adam bir koyunun ne dediğini anlayacak kadar doğaya uyumlanmışken , biz akıllı telefonlarımıza gömüldüğümüzden kendi türümüzün bile ne dediğini , ne hissettiğini anlayamamaktayız ...

bu veri bile o sistemdeki cahil tanımlamasının altını sarsar ...

( 3. anahtarı veriyorum KABUL ETMEK ve AFFETMEK ... önce kendimizi  )