26 Mart 2010 Cuma

Yıldız Çiçekleri

Kanatlarım kırık gibi;

Havalar mı tüm kabahatli?

Başımıza gelecek tüm iyi şeyleri hissediyorum. İliklerimde değil daha derinlerimde hatta vurunca tiz sesler çıkan yerlerimde.

Bu fikri sürekli aklımda tutmakta zorlanıyorum. Yeteneklerim beni terk ediyor gibi.

Pırıl pırıl olacağım biliyorum. Olacağız. Sizde ki bana bende ki size sıçrayacak biliyorum.

Bütünün parçaları olmak kolay değil...

Ama şu sıra;

Sorularım var, cevaplanmış. Her bir cevap kalbimde basınç etkisi yapmış.

Sanki yüzdüğüm okyanusun en derinlerindeyim artık.

Mutluluktan coşmam gerekirken ve garip garip coşuyorken; tepkilerim zaman zaman daha uyumsuz hislerime.

Bedenim ayrıldı sanki benden...

Yıldızım yanımda... Yıldızlarımız parlıyor

Sıfırlar, birler, üçler, beşler, yediler ve dokuzlar

Hepsi kanıma girdi...

Kırmızı kırmızı yanıp mavi mavi sönüyorum

Doğduğumdan beri yaşadığım kutsal ikilem daha önce hiç bu kadar zorlamadı beni.

Gökdelenin çıktım tepesine.

Uçsam mı? Yere mi çakılsam bilmiyorum.

Tabi ki mantığım ne olması gerektiğini söylüyor bana.

Ama kalbim duymuyor ki sesini

Sende öyle misin? Sizde mi öylesiniz?

Günü gelmeden; sıratın köprüsünden geçmeye çalışıyorum

Bazen kapatıyorum gözlerimi, yürüyorum uçarcasına. Ama bazen açıyorum gözlerimi, hatırlıyorum yükseklik korkumu ve aşağıya bakıyorum.

Fark ediyorum ki

Şuan elimde ki kalemin kağıda düşürdüğü cümlelerim, tırtıklıyor beynimi.

Açma gözlerini Matta

Bakma aşağıya

Ne olur sende söyle

Açmamalıyım değil mi bu gözleri

Kapattım

Kesildi yerden ayaklarım... Hafifledim... Hey tanıyorum seni

Yine sen

Yine

Yine

Yıldızım

Bırakma beni

Çok zorlanıyorum yokluğunu düşünürken...

Yine bu satırları yazarken yanıma gelip kollarını uzattığın için saol...

Hafifledim

Hey

Yine pembeleşiyor ortalık...

Yine vanilya kokusu çalınıyor burnuma.

Tamam, tamam bakmıyorum aşağıya. Gerek yok anlıyorum...

Upss nedir onlar? Yıldız çiçekleri… Yürüdüğüm yola yıldızdan çiçekler mi döşüyorsun :)

Tanrım

Gözlerim kapalıyken seni görmek ne garip.

Tüm dırdırım boşuna mı gitti benim şimdi

Hey

Tanıyorum burayı... İstanbul umun en sevdiğim parçası...

O'nu bulacağım yer burası!

Verdiğin sabırla… Yürümeye ve beklemeye devam

Ama yürüyüşü eğlenceli kılmak için aşağıya değil gökyüzüne bakmalı

Yine Sevgilerle

Hep Sevgilerle

Matta

Kutsal 3


Bir yön belirlendi ve varoluş başladı.

1 vardı ilkten, tekti birdi eşsizdi.

Benzeyeceği başka kimse yoktu ki benzesin.

Hastı, saftı. Bazı dillerde de pure du , nev-i şahsına münhasırdı.

Yetmedi 1’e kendisi. Hangimize yetiyor ki. Beğeniyordu varoluşunu ama bunu artık ona ondan başkaları da söylemeliydi. Tapınılmalıydı, isimler takılmalıydı.

Ve istek sonucu karar verdi yine…

1 istedi; 2 oldu. İstemeseydi olmazdı.

Buyur etti 2’yi hayatına. Tanıştılar, anlaştılar bir yerde, e ne de olsa bir parçaydı kendinden. … özünde aynı ama fiziken başka bir simülasyon…

1+1=2

\Özü aynı olsa da ikinin yapısı; tabi ki orijinalinin kopyası.

Zaman geçti. 1 ve 2’ye yine huzursuz kıpırtılar girdi. Gemide isyan vardı.

2’de bölünüp çoğalmak istiyordu. Neyi eksikti 1’den? Başı da kel değildi üstelik

Başka bir şeye ihtiyaç vardı..

Yeni bir kan.

Yeni bir soluk.

Yeni bir bilinç.

İki 1’e gitti. Birleşmeyi teklif etti.

1’i kalbinden vurdu. Çünkü; bölünüp üreme , kök salma duygusunu yaşamıştı 1 ve tekrarlanmasını çok istiyordu. Deyim yerindeyse kudurmuştan beterdi, alışkanlığın pençesinde. Zaten 2’de bu yüzden ihtiyaç duyuyordu ya 3’e.

Bir illet gibi; kana karışan.

İşte tam bu zamanlar anılmaya başladı 3’ün adı. 1 ve 2 kutsal birleşme için hazırladılar ortamı. Mum bile yaktılar sevişmeleri bir ayine dönüşsün diye.

Tütsüler bile yaktılar belki, kutsandılar, kutsallaştılar.

3

Yeniden doğumun, yeni bir bilincin, yeni bir anlayışın, yeninin sayısı.

Yeni bir nesil

İlk çocuk, ilk eser.

Ne yazık ki

Yaşına hürmeten saygı duyduğumuz 1 ve 2 hiçbir zaman saygınlıklarının değerini bilmediler.

Tanrı olmak için; bir şeylerin var edilebilmesi gerekir taraflarca.

1’in 2 ye 2’nin de 1’e ihtiyacı vardı bunun için…

Yarımlar birleşti… Bütün oldu

3

Yeni çocuğun ismi

Tanrının 3. kez can bulması

Tanrı parçacığı

Sıfırdan uzaklaşmadan 3’ün bereketini yaşayabilmek dileğiyle

Matta

Bu Gece Yıldızı Gördüm


Yıldız sensin…

Yıldız senin imzan, sembolün .

Neredeyse filmin her yerinde kullanmışsın.
Seni arıyorlar her yerde.

Belki de başarının sırrını arıyorlar.
Fark etmiyorlar ki, içimizdesin. Sen bizden birisin. Şah damarımızdan daha yakınsın bir yerde.

İnsanlar ne tuhaf; hala seni tanıyamadılar, tarzına alışamadılar.

Anlamadıkça da kendilerinden bir şeyler uydurdular.

Uydurdukça kendileri de inandılar.

İnandıkça da bundan çıkarlar kazandılar.

Ve ne yazık ki o kazançların sarhoşluğunda; kafaları güzel boğuldular.

Seni anlamak için; görmeleri, görmek için de bakmaları gerektiğini anlamadılar.

Repliklere takıldılar, gidiyorlar. Filmin mesajsızlık mesajını bile anlayamıyorlar.

Evrim; sanki bu sefer gelişmek ilerlemek yönlü gitmiyor ha?
Ama o bile senin muhteşem tasarımının bir parçası değil mi?
Bir bakteride bile bunu görebiliriz; eğer bakarsak.

Bir çember; başıyla sonu aynı yere denk gelen… Ne kadar gidersen git… Takdir-i ilahiden şaşamayacağın…

Bir yıldız; beş köşesinin de uzunluğu aynı… küçük yıldız, büyük yıldız, beyaz yıldız, siyah yıldız… Hep aynı şey… Hep aynısı… Suret-i vücut bir yerde

Kişisel konuşmak gerekirse; bana düşen rolü sevdim ben… Evet, yeni yeni fark ediyor, anlıyor ve kabul ediyor olabilirim ama sevdim.

Özellikle İstanbul’da yaşıyor olmama bayılıyorum...
Başarılı senaryo .

Şimdi o konuştuğumuz ve hallettiğimiz “işin” olmasını bekliyorum sabırsızlıkla.

Tamam tamam…
Küçük adımlarla gidiyoruz, öğrettiğin gibi, hazmederek.

Sıfırı yakalamaya çalışıyoruz biz, bir kısım insan.
Farklı renklerin, farklı seslerin, farklı görüntülerin peşinden gidiyoruz. Bu yüzden seni hep görüyoruz.
İşler ne kadar zorlaşıp; toplumla yaşamak daha zor bir hale gelmişse de.
Ses çıkartmıyoruz.

Patlamış mısırım bitmek üzere.

Öyle başarılı bir hikâye ki bildiğim sonu yazamıyorum şuan.

Takdir ettim.

Başındaki heyecanım devam ediyor hala.

Eee hadi bakalım hayırlısı...

Yine toplayacaksın başarılı sözleri ve ödülleri 4 kuşaktır olduğu gibi. Umarım biz de başarıyla verebilmişizdir hakkını; rollerimizin.
Ve yine umarım ki;

Yardımcı oyuncusu olduğumuz bu filmin her dakikasının; bizim başrolümüz olduğunu fark ederek oynamışızdır…

İstanbul’da olduğum için teşekkür etmiş miydim?
Sanırım ettim…

Daha nice başarılı ve yepyeni projelerde birlikte olmak dileğiyle

İyi Seneler Tanrım

Kadronda olmanın hazzını iliklerine kadar hisseden

Ve ilerleyen

Matta

0 ( SIFIR )


1

Ve

-1

Arada ne var?

0

Denge nerde?

Arada.

Biraz 1 biraz -1

Ne oldu?

Artı itti eksiyi... Eksi itti artıyı.

İtti de ne oldu?

0 oldu.

Ama 0 nedir ki?

0 görünmez ki...

Hangi sayıyı toplarsan topla 0'la; sonuç değişmez ki.

Hangi sayıyı çıkarırsan çıkar 0'la; çıkan seni şaşırtmaz ki...

Peki;

Hiç bir işe yaramayan bu 0, neden burada?

Yoksa,

Bir işe yaramadığını düşünmek bizim -1 ve 1 takıntımızdan mı?

Çok seviyoruz 1 olmayı... Net olmayı... Ne olduğunu bilmeyi... Neyse bu “ben kimim?” tutkumuz. Resmen netlik fetişimiz var... Acaba böyle mi öğretildi bize?

Şeklimizi oluşturmamız için; toplandığımızda başka, çıkarıldığımızda başka sonuçlar almamız gerektiği mi yapıştırıldı genimize?

Hayatta koca bir 0 olacağımıza;

-1 olup çarpıldığımızda ya da bölündüğümüzde -'mizi taşımamız mı emredildi, birileri tarafından?

Ya da

+1'in kendini + sanan ama topladığında + , + büyüyüp kendi içinde kocaman 3ler 5ler doğurmamız mı istenen?

Oysaki 0

Ne güzel sayı;

0

Aynı bizim gibi;

Bir gün doğarız +, günü gelir çalar saat - oluruz toprağın altında, rüzgarda uçuşan küllerde ya da yakılan bedenlerde...

Varlık +1 ise Yokluk -1

Oysaki 0

Ne güzel sayı;

Doğum ve ölüm arasındaki yaşamın hiçlik sayısı... Kıymeti bilinmeyen ama sessiz sakin değerini mutlak alacak HİÇLİK!

Sıfırlanmak.

Sıfırlaşmak.

Ve akabinde sipariş vermeden gökten zembille gelen ; + ya dayalı beklentilerden uzak, yokluğun -lerinden muaf; Yaşamın Sayısı 0

HİÇ

Eğer 0'a izin verirseniz size kendini anlatır... İşte o zaman; dışarda topladığınız +lar, geçmişten gelen -ler birbirini götürür ve elde koca bir 0 kalır.

Öyle bereketlidir ki;

O koca 0 ne harcamakla biter ne de hissederek tükenir... Bu da onun kendi ironisidir...

0’lı günler!

Bütünün Parçası Olmanın Hazzıyla

İnsan her zaman yalnız olduğunu düşündü. Bunun için evlendi, çocuk yaptı, aile kurdu. Çünkü yalnız ölmemeli, soyu da devam etmeliydi. Bilinçsizce fazlalaştı. Bunu kendine sistem edindi. Fazlalaştıkça birle yetinmedi, iki ve üçe ihtiyaç duydu. Kendini bulmakta da hep gecikti bu sebepten. Yeri geldi anne oldu; anne olurken kendi olmayı unuttu, yeri geldi baba oldu; baba olurken kendi olmayı unuttu, çocuk oldu; büyümeyi istedi.

Her bir evrenin sonunda kaybettiklerinin farkına vardı ve onları geri istedi. Yalvardı, ağladı tepindi ama geriye döndüremedi. Hayatının geri kalanını da geçmişteki ‘keşke’lerine ayırdı. Yani; hayata neden geldiğini kavramadan, bundan lezzet alamadan tükendi gitti.

Ve böyle böyle üreyen, bunu doğru kabul eden annelerden babalardan sıyrılıp, kafamızı açmak, düşünmek, aydınlanmak çok zaman aldı. Onlardan yana şanslı olsak; bu sefer de toplumun din adı altında kendince biçimlendirdiği yasaklar ve kurallar silsilesi çıktı karşımıza.

Yeni bir çağa adım atıyoruz. Çocukken filmlerde gördüğümüz, hayal dünyamızda düşlediğimiz çoğu olay bugün laboratuarlarda gerçekliğini kanıtlamaya çalışıyor.

Tüm bunlar; insan zekâsının ve bilincin zamanla ne kadar yükseldiğini mi gösteriyor?

Yoksa daha önceki hayatlarımızın bilinçaltımızda yankılanması mı?

Şu an insanlığın içinde bulunduğu 4.kuşak yaklaşık 2,5 yıl sonra yerini 5’e bırakacak. 5. kuşak insanın daha farklı bir bilinç seviyesinde olacağı ve şeklen bir mutasyona uğrayacağı söyleniyor. Şuan ki DNA yapımızın yüksek bir enerjiyle 2’den 12’ye çıkacağı konuşuluyor. Ve dünyanın bu etkiyi daha önce bir defa daha deney imlediği biliniyor.

Peki, atalarımız birçok tarihi bulguyu bırakırken; bize bunu mu anlatmaya çalışıyordu?

Duvarlara yapılan hiyerogliflerde, piramitlerde, indirildiği ya da yazıldığı söylenen kutsal kitaplarda anlatılan; cennet, dünya ve cehennem betimlemeleri bu çağlar arasındaki değişimler olabilir mi?

Ve biz; bize doğru olduğu toplumca öğretilen sistematik ve günlük hayatlarımızdan; o dönem içinde bulunduğumuz gezegen konumlamalarının etkisinden bunun farkına varamıyor olabilir miyiz, bir sonraki konumlamaya sıra gelene kadar?

Ve bu böyle sürüp giden bir kısır döngü mü?

Ve bu kurgudaki tek ‘espri’ insanın sürekli aynı davranışı sergilemesi mi? Yaşadığı tüm o kötü zamanları unutup yine her şeyi yok edip, kendi tanrıcılığını oynaması mı?

Yemememiz gereken yasak elma da asla doyuramadığımız egomuz mu?

Peki, o zaman yapmamız gereken; kendimizi rahat bırakıp, ellerimiz cebimizde, kulağımızda müziğimizle; tercihe bağlı ama bana kalırsa Empire of the Sun’dan We are the People eşliğinde ufak bir gülümsemeyle hayata devam etmek mi?

İçinde bulunduğumuz çağa ve zamana göre şarkımızın adı, ceplerimizin yeri, fotoğrafın rengi değişebilir ama bilincimiz açık oldukça kulaklarımız melodiyi takip eder, görüş açımızın renkleri parlaklaşır ve kollarımız yolunu bulur.

Bütünün parçası olmanın hazzıyla;

Matta

01 Ekim 2009 Perşembe 08:30 - 12:21 ve daha da sonrası

We are the People - Empire of the Sun

(bu şarkıyı dinleyerek okunması tavsiye edilir)

· Uzan

· Kapa gözlerini ,

· Bırak kendini…gevşe…tüm vücudunun çözüldüğünü hisset yavaşça…bomboşssun…puff

· Bi bulutun üzerindesin , kolların iki yana açık , parmak uçlarından yükselmeye başlıyosun yavaş yavaş…hafifleşiyorsun…

· Gökyüzü vanilyalı…Vanilla Sky…vanilya kokusu…gökyüzü vanilya kokuyor…her aldığın nefeste daha derinini istiyorsun…ve alıyosun da …koku rahatlatıyor…

· Bişiyler duyuyorsun…

· Kafandaki şarkının playine basmışssın…Müzik…koku…bulutların üzerinde olma durumu…hafiflik…parmak uçlarından renkler yayıyorsun…Ama yavaşşş hep yavaşşş…huzurlu sakin bi yavaşlık hakim herşeye

· Aç gözlerini usulca…dünyaya ilk defa bakıyorsun…

· İçten ufak bi gülümseme çok işine yarar burda

· Müzikle birlikte yürümeye başlıyorsun bulutların üzerinde…pamuksu dumanların içinden geçio ayakların…hem serin hemde sıcak bi his…

· Görüntü ılık bi pembeye dönüşüyor gitgide…koku da pembeleşiyor haliyle

· Aşıksın

· Kendine…bulutlara…yıldızlara…güneşe…aya…dünyaya…insanlara…hayvanlara…doğaya…bi bardağa bile OLMUŞ herşeye

· Kalbinin yeniden çalıştığını hissediyosun…hızlanıyo…bunu daha önce hiç yaşamadın…keyifleniyorsun

· Tüm bu kurguyu düşünüyorsun…herşey o kadar kuralına göre ki…üzülmeyi bırakıyosun…

· Kırmızılaşmaya başlıyor görüntü…Güneşin sana yaklaştığını hissediyorsun..sana dokunmak istediğini…seni hep sevdi..sende onu seversin biliyo bunu…birbirinizin parçası olmak gayet karşılıklı bi hoşnutluk taraflarınızdan

· Öyle bi seviyesindesin ki duygularının…yeni keşfediyosun sınırlarının genişleyebileceğini…daha önce hiç bu çizgide durmamıştın…TAP !

· Pırıl pırılsın

· Yürümeye devam ettikçe…bulutlarda ki hareketlenmeyi farkediyorsun…ayaklarının altından sana ulaşmaya başlayan mavi bi ışığın sana dokunduğunu hissetmeye başlıyorsun…saç diplerine kadar…seksten bile hiç bu kadar haz almadın sen

· Devam ediyosun yürümeye…daha da aydınlanmaya başlıyo etrafın…yıldızlar…yıldızları görüyorsun…dikkatli bakmasaydın göremezdin…ama görüyorsun…istesen dokunursun onlara…İSTESENE !

· Kaldır kolunu uzan çok yakınlar…parmak uçlarınla dokun…öyle hisset ve istediğin kadar dokun

· Devam et şimdi yoluna…nasıl hissediyosun kendini?…yine o gülümsemeyi kullanabilirsin

· Önüne bi basamak çıkacak…Alçak buluttan bi basamak…sonundaki kapıya yaklaş

· Kapının önündesin

· Altın rengi…parıl parıl parlayan kolu çevir ve aç kapıyı

· İçeri gir

· Lacivert bi koltuk var

· Otur

· Etrafını izle

· Renklere izin ver…serbest bıraktığın gibi parmak uçlarından..bırak içine aksın bu sefer…ve yavaşça kapa gözlerini

· Şarkı bitti

· Yavaşça aç gözlerini şimdi…saat 8:30 olmuş…işe geç kaldın

· Şarkı yeniden başlar

( bu şarkıyı dinleyerek YAŞAMAK tavsiye edilir )

altın çağ‘a hazırlık