15 Nisan 2014 Salı

La jaula de oro ... Altın Kafes


Hiç büyüsü bozulsun istemiyorum filmin ... aksine size en büyülü haliyle ufaktan bulaştırıp gidin izleyin hasta olun diyorum ... farkındayım henüz demedim ama sabırlı olun diyeceğim ve başlıyorum ...

Öncelikle beni tanıyanlar nasıl bir görüntü kalitesi - ses kalitesi yani teknik anlamda nasıl 1080p ve üzeri standartlarım olduğunu bilir ... sinemada oturduğum koltuktan , yanımda oturanların çıkardığı seslere , önümde oturanların boyuna kadar takıntılıyımdır ... en güze haliyle olsun isterim hep ... e haliyle bu yüzden de sürekli tokatlanırım evden tarafından ...

Kaynak bu seferde '' La jaula de oro '' ile salladı tokatını minnak yanaklarıma , pespembeydim film bittiğinde ...

İşten kafa izni aldığım o güzel pazartesi günü sevdiğim , ruhum olan , gözlerine bakarken içine aktığım adam ile birlikte güneşinde bize destek olmasıyla haydi bir harikalandırılmış İstanbul günü yaratalım dedik kendimize ... çıktık yola ... güzel bir Van kahvaltısı üzerine muhsin ünlü ve uyar şiirleri okuduk her peynir türü üzerine bi kuble konuştuktan sonra ... önce biraz peynir sonra biraz şiir ve çay ...

dedik hadi bi filme girelim ama hakkında hiçbişi okumayalım ... hiçbişi bilmeyelim ... kaynaktan hediye olsun bize ...

Atlas'a gittik ... ilk hangi filme yer varsa dedik ...

Altın kafes dediler ... Altın dedim yeterli bi işaret içimden ... ne Davincisi kaldı ne Pisagoru o an aklıma uğramayan ...

Taa ki koltuklarımızın yerini görene kadar ... Köşede perdeye en yakın en tamüsait olanlardı ... Mahfoldum dünyam yıkıldı ölmek istedim ... ABARTMIYORUM ... bu yüzden 2 saat kadar ölsem ve uyansam negsel olur dedim ...

Sonra içimdeki Matta ayarı verdi elime ... susta izle ... belki seni taa buralardan oralara çekmekte hiç zorlanmaz ... teslim ol ona ... 

OLDUK :((

Daha ilk sahnede aldı beni ... 
Öyle tatlı bir varolma hikayesi ki ... öyle naif ... öyle şiirsel ... öyle edebi ... öyle kibirsiz ... öyle sıradan ... öyle özel ... 

ötekileştirme - faşism - hayatta kalma - umutlanma - her anın en güzelini yakalama - daha beterine rağmen istikrar - hayallenme üzerine öyle güzel bi film ki ... hiç anlatmayacağım ... sadece öveceğim ... belki bazı kendine sanatçı diyenler utanır ... zaten kendine şuyum demek yeteri kadar utanç duyulması gereken bişi ...

Gidin filme ... gidemessenizde görün ulaşın bi şekilde ... o zaman görsünler kulaktan kulağanın kıymetini ... 

ama ağlayında olur mu ?

ağlamak için Çağan Irmak tekniklerine ihtiyacınız olmadığını görsün görmesi gerekenler ... 

Eğer sizde benim gibi hissetmekten ölmek istiyorsanız alın size 2 saatlik buralarda ölüp birbaşka yerlerde doğma fırsatı ... Müzikleride en az kendi kadar sakin ve naif ...

Filmin sonunda Ümit Ünal'ın Hasan Ali Topbaş'ın hikayesinden Hakan Karahan ile birlikte çektiği Gölgesizlerden bir satır geldi aklıma ...

KAR NEDEN YAĞAR KAR ???


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder